ORMANCININ HATIRA DEFTERİNDEN

05.12.2020
1.169
ORMANCININ HATIRA DEFTERİNDEN

Memurluğumun ilk yıllarında Sakarya (Adapazarı) OBM Geyve Orman İşletme Müdürlüğünün bir Şefliğinde Toplu Koruma ekibinde görev yaparken, çoğu yapraklı olmak üzere tamamı koru olan geniş alanlı güzel ormanlarımızı, 4 arkadaş Toplu Koruma ekibi olarak çoğu kez yaya olmak üzere sık sık gezer, korur kollardık.
Görev alanımızdaki köylerde kaçakçılık yok denecek kadar azdı. Fakat sınır bölgelerimizden yapılan kaçakçılıktan epey muzdariptik.

1984 yılının bir yaz günü, 3 arkadaş rutin koruma görevine çıkıp kaçak baskıların arttığı bir sınır bölgemize doğru öğlen saatlerinde vardığımızda, sırtın bizim bölgemizde kalan yüzünden bir kesim motoru sesi gelmesi üzerine ses istikametine gittik. Sessizce birer koldan yaklaştık, 17-18 yaşlarındaki genç bir kesimciyle yüz yüze geldik. (Ben 1.5 yıllık, diğer iki arkadaş da 12-15 yıl kıdeme sahip memurlardık) O an iki memur arkadaş, birden silahlarını çekerek gencin üzerine büyük bir heyecanla bir metre kadar yaklaşarak ‘motorun zincirini çöz’ diye ısrarla bağırmaları üzerine, genç, korkmuş vaziyette ne olduğunu anlamadan elinde motorla kala kaldı. Ben de araya girerek ‘indirin silahlarınızı arkadaşlar ne yapıyorsunuz, böyle olmaz; yaptığınız doğru değil, kaçmıyor çocuk’ diyerek bu anlamsız tansiyonu düşürmeye çalışıyordum. O sırada, 50-60 metre ötede yamacın üst tarafından bizi izleyen daha sonra abisi olduğunu öğrendiğimiz 30 yaşlarında kirli sakallı, gözü kara bir delikanlı, ‘bırakın ulan çocuğu’ diye bağırarak elinde balta havada şimşek gibi üzerimize geldiğini fark ettim. Memur arkadaşlar kalın kayın ağaçlarını siper alarak silahlarını gelen şahsa doğrulturken, ben biraz daha öne çıkarak iki elimi kaldırıp dur yapma, sakin ol arkadaşım, gerek yok bunlara deyip karşıladım. O hiddetle gelen, ağlamaklı titreyen genç havada elindeki baltayı bana verdi ve komşu şeflik adına resmi damgalı kesim yaptıklarını söyledi. Bunun üzerine şaşkınlık içinde kalan bizler ve şok geçiren iki kardeş dahil herkesi sakinleştirerek, birer sigara yaktırıp yatıştırdım ve iki tarafı da yaptıkları bu çılgınlıkları nedeniyle kınadım. Bu sefer her iki tarafa da ayar verme sırası bana geçmişti… Başlar öne eğik vaziyette cehaletin muhasebesini yaptıktan sonra, daha bir hafta önce geçtiğimiz bizim aynı bölgede damganın ne işi var diyerek afalladığımız köklere bakınca gerçekten damgalı olduğunu gördük. Yaşlı meşcerede bakım kesimi damgası yapılmış ve kesime de başlanmıştı. Böylece komşu şefliğin yanlış bölgeyi damgaladığı anlaşılmıştı. Çünkü hemen altında da geniş orman yolu vardı. Şefleri, yaptığı hatayla sınırı yoldan sanıyormuş. Daha donra şeflikler arasında görüşmeler yapılarak kesilen emvalin bizim Şeflik depomuza kaldırılmasına karar verildi. Sanırım birinci olayı önlemeye vesile olmuştum. Ancak benim izinde olduğum günkü aynı yerde aynı emvali kaldırırken bu sefer başka birisi ile yaşanan felaketi ise önleme şansım olmamıştı.

Benim söz-nişan hazırlıklarım nedeniyle izinli olduğum o günlerde, müsaderesine karar verilen bu emvali Depomuza taşımak için memur arkadaşlar, köyden birkaç traktör ve 5-10 kişi alıp olay yerine giderek devrilmiş ağaçları boylama, yükletme ve nakil işlerini yaptırdıkları sırada, içlerinden 35 yaşlarında köyünde pehlivanı olan bir traktörcü, yol içinde traktörün geçişine engel olan direk vasfındaki bir dikili ağacı sormadan kestiğini gören Ormancı arkadaş, köylüye ‘bu ağacı neden izinsiz kestin’ diye çıkışıp lafı büyütmeleri üzerine (aynı köyde oturan daha önce birbirine sınır olan ektikleri bostan bahçelerini sulama yüzünden husumetli olan) ormancı ile pehlivan kavgaya tutuşmuşlar. Yakın boğuşma esnasında memur arkadaşın elindeki silahın ateş alması üzerine kafasından vurulan pehlivan olay yerinde hayatını kaybetmiş, geride 2 öksüz çocuk ve gözü yaşlı bir eş bırakmıştı. Ormancı arkadaş da ömrünün hatasını yapmış, elini kana bulamış, hapse girmiş ve memurluğundan da olmuştu…

Bu olay, Orman teşkilatına her zaman saygılı olan köyde büyük bir üzüntüye ve kırılmalara sebep olmuştu. Vefat eden şahsın 2 yetişkin genç kardeşleri, içlerinin kan ağlamasına ve teşkilattan nefret etmelerine rağmen, yine de hiç bir yanlış harekette bulunmadılar. Olaydan 6 ay sonra da depoya geçmem üzerine, üretimde çalışıp depoya emval taşıyan bu gençlere olan ilgi ve bir psikolog gözüyle yaklaşmamdan dolayı, bu acılı iki kardeşin teşkilata olan kinlerinde bir yumuşama görülmüş, gönüllerini ve saygılarını kazanmıştım. 9 yıl daha görev yaptığım bu bölgedeki bu dram, mesleki hayatımda derin bir iz bırakmıştır. Her zaman risk taşıyan mesleğimizde, kimsenin böyle bir kaza belayla karşılaşmamasını dilerim.
Saygılarımla…
Mustafa DURSUN
Em. OMM
05.12.2020

0 Paylaşımlar
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.